Diesel Çevrimi, Uygulamaları ve Geliştirilmesi
Geçmiş yazımın birinde dizel
motorların çalışma prensiplerini kısaca anlatmıştım. Geçen haftaki yazımda da
Otto çevrimini detaylıca geçmiştik. Bu yazımda ise Diesel motorların çalışma
prensiplerini kavrayabilmek adına Diesel çevrimini etraflıca inceleyeceğiz.
Alman makine mühendisi Rudolf
Diesel 1892 yılında ilk atmosferik sıkıştırma ateşlemeli motorunu çalışır hale
getirdi. Diesel’in amacı, kav parçaları ve kömür tozlarını kendiliğinden
tutuşacağı bir sıcaklığa kadar sıkıştırmaktı. Bu buluşla birlikte ülkesi, zengin
kömür yatakları sayesinde petrol endüstrisine ve dışa bağımlı olmayacaktı.
Fakat yanma sonucu oluşan külün motor dışına atılması sorun yarattığından,
Diesel prototipinde fındık yağı kullanmak zorunda kaldı.
·
Dizel
Motorlar
Diesel çevriminin kuramsal
temellerinin anlatımına geçmeden önce sizlere bir dizel motor ile benzin motoru
arasındaki farkları vermemin gerektiğini düşünüyorum. Çünkü dizel motorun
çalışma prensipleri, Diesel çevriminin anlaşılmasında hayati rol oynamaktadır.
Yakıt olarak benzin gibi
parlayıcı bir hidrokarbon karışımı yerine, oldukça viskoz ve zor parlayan,
düşük kaliteli fakat benzinden daha yüksek enerji ihtiva eden yakıt olan
motorin kullanılır.
Otto Çevriminin uygulaması olan
benzin motorlarının aksine dizel motorlarda buji, karbüratör bulunmaz. Çünkü
ateşleme kıvılcım çaktırılarak değil, bir akışkanın sıkıştırılmasıyla
gerçekleşir. Diğer bir deyişle dizel motorlar sıkıştırma ateşlemelidir.
Atmosferden çekilen taze hava, piston tarafından motorinin tutuşma sıcaklığının
üzerine sıkıştırılır. Bu kızmış hava üzerine, enjektörlerden yüksek basınçla
motorin püskürtülür. Motorinin tutuşma sıcaklığı çoktan geçildiğinden, yanma
başlar. Bu yüzden dizel motorlar sıkıştırma ateşlemeli motorlardır. Sıkıştırma
ateşlemeli bir motorda bujiye ve yakıt-hava karışımını ayarlayan karbüratöre
ihtiyaç yoktur. Verimin ve üretilen gücün arttırılması için kompresör –turbo
besleme- kullanılabilir. Ayrıca, motora giren havayı kısıtlayacak bir mekanizma olmadığından (benzin motorlarında gaz kelebeği olarak bilinen parça) yakıtta kısıtlanmazsa, motor devri sürekli artacaktır. Motor devrinin kontrol dışında artması, aşırı ısınmaya, aşınmalara ve verim düşüşüne sebep olur. Bu yüzden, dizel motorlarda, silindir içerisine püskürtülecek yakıtı sürekli kontrol eden bir elektronik işlemci (ECU) vardır.
Dizel motorlar, benzin
motorlarına göre daha düşük ısıl verime sahiptir. Bunun sebebi, kesme oranı
olarak tanımlanan bir sayının, verim eşitliğindeki bir terimi sürekli “1”den
büyük yapmasıdır. Otto veriminin altında bir ısıl verime sahiptir. Fakat
ürettiği güç fazladır. Çünkü sıkıştırma oranı yüksektir (1:12 ~ 1:24) ve
termodinamiğin en önemli iş formu olan sınır işide bu yüzden yükselir. Ayrıca,
düşük devirlerde çalışmaları, yakıtı daha iyi yakabilmelerine olanak sağlar.
Tüm bu kazançlar göz önünde bulundurulduğunda ve hesap edildiğinde, bir dizel
motorun veriminin %35 ~ %40 civarında olduğu görülür. Bu sayı, benzin
motorlarının verimlerinden yüksektir.
Dizel motorlar, kamyonlar,
çekiciler, vinçler, tanklar, denizaltılar vb. gibi düşük devir ve yüksek tork
gerektiren mühendislik uygulamalarında kullanılırlar.
Bir dizel motorun,
piston-silindir düzeneği aşağıdaki teknik gösterimdeki gibidir.
·
Kuramsal Diesel
Çevrimi
Unutmadan hatırlatmak isterim ki,
Otto ve Diesel çevrimleri tümden tersinir değillerdir. Bu yüzden Carnot
Çevriminin veriminden düşük verime sahiptirler.
Diesel çevriminde de, Otto
çevrimine benzer bir termodinamiksel çevrim gerçekleştirilir. Otto çevriminden
tek farkı, sisteme ısı geçişinin Otto’daki gibi sabit hacimde –izokorik- değil,
sabit basınçta –izobarik- olmasıdır. Geri kalan tüm basamaklar aynıdır.
İlk adımda (4-1), aracı akışkan
-uygulamada hava- izentropik olarak motorinin parlama sıcaklığı üzerine
sıkıştırılır. Bu esnada, piston üst ölü noktaya dayanır.
İkinci hal değişiminde (1-2),
piston üst ölü noktaya yaklaşırken, yakıt enjektörleri motorini yüksek bir
basınçla silindir içerisine püskürtürler. Motorinin tutuşma sıcaklığı üzerine
sıkıştırılan havadan ötürü, motorin bu kızmış havayla etkileştiği anda parlar.
Tutuşma uniform olarak başlamaz ve piston henüz üst ölü noktaya tam
oturmamıştır. Piston, tutuşmanın patlamaya dönüşmesiyle, alt ölü noktaya doğru
olan salınımına başlamıştır. Tüm bu olayların sabit basınçta gerçekleştiği kabul
edilir ve izobarik ısı geçişi olarak adlandırılır.
Üçüncü hal değişiminde (2-3),
piston üzerindeki sıcak gazların izobarik ısı geçişinden dolayı genişlemesiyle
oluşan güçle alt ölü noktaya kadar salınır. Bu esnada iş elde edilir. Bu hal
değişimide izentropik genişleme olarak kabul edilir.
Dördüncü hal değişiminde (3-4) ise,
termodinamiğin ikinci kanununun gerektirdiği ısı atımı gerçekleşir. Açılan
egzost manifoldundan yanmış gazlar dışarı atılır. Bu hal değişimi esnasında,
silindir içerisindeki basınç, atmosfer basıncının biraz üzerinde olduğundan
işlem kendiliğinden gerçekleşir ve izokorik kabul edilir.
Aşağıda da Diesel Çevriminin
grafikleri vardır.
·
Diesel
Motorların Geliştirilmesi
Yukarıdaki dizel motorlar
bölümünde alt paragraflarda anlattığım üzere, dizel motorların yakıt
kısıtlaması olmazsa kontrolsüz devir alması gibi bir problem söz konusudur. Bu
sorun mühendislerce ECU ile çözülmüştür.
Ayrıca soğuk havalarda motorinin,
jelleşmesiyle ve içerisinde parafin billurlarının oluşmasıyla viskozitesi
artar. Artan viskozite, enjektörlerin yakıtı yeterince atomize edemeyeceği
anlamına gelmektedir. Bu sorun çözülmezse, motorun zaten düşük olan ısıl verimi
daha da düşer. Mühendisler bu sorunu, kızdırma bujileri ve yakıt – enjektör
hattını ısıtan rezistanslar ile çözmüşlerdir.
Volkswagen ve Audi’nin başı
çektiği, turbo beslemeli dizel teknolojisindeki en önemli nokta motor içerisine
giren havadır. Kimyasal olarak bakılacak olursa, motor içerisine çekilen
fazladan hava, daha iyi yanma demektir. Dizel motorlarda bu görevi kompresör
–turbo besleme- yapar. Motorun egzost manifolduna yerleştirilen bir türbin,
hala enerji ihtiva eden sıcak egzost gazlarının basıncıyla döner. Buradan elde
ettiği gücü bir mil ile bağlı olduğu motorun hava girişinde bulunan kompresöre
–turboşarj- iletir. Kompresör, egzost çıkışındaki türbinden aldığı iş ile
emilen havayı sıkıştırır ve motora fazla hava girmesini sağlar. Fakat kompresör
tarafından sıkıştırılan hava ısınacaktır. Isınmış havanın yoğunluğu düşer. Amaç
motor içerisine fazladan hava çekmek ise, yoğunluğu düşmüş hava işimizi
görmeyecektir. Bu yüzden, sıkıştırılan hava bir arasoğutucudan –intercooler-
geçirilir. Arasoğutucu aslında bir ısı değiştiricidir ve sıkıştırılan ısınmış
havayı soğutur. Böylece tekrar yoğunluğu arttırılmış olur ve silindir içerisine
bu şekilde gönderilir. Bu teknolojinin ilk uygulamasını Audi şirketi yapmış ve
adını da Turbocharged Direct Injection (TDI) olarak koymuş, patentini almıştır.
Dizel motorlarda enjeksiyon
şeklide önemlidir. Direkt ve indirekt olarak püskürtülen yakıt, yanmayı ve
verimi doğrudan etkiler.
İndirekt olarak püskürtmede,
enjektörlerce yüksek basınca ulaştırılan motorin, silindir içerisine değilde ön
oda adı verilen bir alana püskürtülür. Yanma bu ön odada başlar ve tüm silindir
içerisine yayılır. Bu tip bir püskürtme mekanizmasına sahip motorlarda titreşim
ve gürültü çok azalırken, ısıl verimde düşecektir.
Direkt püskürtmede ise, enjektörler
tarafından yüksek basınca ulaştırılmış motorin, silindir içerisinde
sıkıştırılmış ve kızdırılmış havanın üzerine direkt olarak püskürtülür. Daha
homojen bir yanma elde edilir. Gelişen çelik ve döküm teknolojisiyle birlikte,
direkt püskürtmeli dizel motorlardaki titreşim ve gürültü azaltılmıştır.
Verimlerinin geliştirilmesi
konusunda ise, sıkıştırma oranının arttırılmasında bir sınırlama
bulunmadığından, sıkıştırma oranı günümüzde yeterince yüksektir. Günümüz
teknolojisiyle ürettiğimiz araçlarımızdaki sıkıştırma oranı 1:17 veya 1:18
civarındadır. Kuramsal olarak daha fazla sıkıştırmanın önünde bir engel
bulunmamasına rağmen uygulamadaki aşırı sıkıştırma sonucu entropi ve ısı kaybı
fazlasıyla artar. Ayrıca, havayı yüksek oranda sıkıştırmak için fazlaca iş
vermek gereklidir. Mühendisler, sıkıştırma oranının optimum değerini bulup, ona
göre motor tasarlamışlar.
Fakat tüm bu gelişmelere rağmen,
kesme oranı denen diğer adlarıyla, ön genleşme veya sabit hacimde genleşme
olarak bilinen olgu verimi düşürmektedir. Dizel çevriminin termodinamiksel
temeli sabit basınçta ısı geçişiyle birlikte izentropik genişleme sonucu güç
elde edilmesidir. Eğer bu iki hal değişimi esnasında, sabit hacimde genleşme
görülürse, verim düşer. Ki uygulamada da görülmektedir. Bunun sebebi, henüz tam
üst ölü noktaya kadar sıkıştırılmamış havanın üzerine püskürtülen yakıttır.
Piston yukarı itmek isterken, erken yanma başlar ve piston üzerinde bir basınç
oluşturur. Bu esnada sistem sanki-dengeli ve sabit hacimli sayılır. İşte bu
evreden sonra ısı geçişi olur ve aşağıya salınım başlar. 2. evredeki hacme V2
ve 3.evredeki hacme V3 dersek. “V3 / V2”
kesme oranını verir. Bu değerin düşük olması istenir. Şimdi aklınıza, bu
iki hacmin birbirine yaklaşmasıyla, sabit hacme gidildiği gelecektir.
Aksine, o oran küçüldükçe, ısı geçişi sabit basınçta,
izentropik genişlemede daha büyük bir hacimde olacaktır. Böylece üretilen güç ve verim artar.
Günümüzde birçok araçta TDI veya CRDI teknolojileri kullanılmaktadır. CRDI ise, “Common Rail Direct Injection” olarak tanımlanır. Ortak hatlı direkt enjeksiyon sisteminde, yakıt tüm enjektörlere tek yoldan gelir ve ortak bir odada basıncı arttırılır. Böylece enjektörler arasındaki basınç farkı oluşmaz. Tüm silindirlere aynı basınçta yakıt püskürtülmüş olur.
Günümüzde birçok araçta TDI veya CRDI teknolojileri kullanılmaktadır. CRDI ise, “Common Rail Direct Injection” olarak tanımlanır. Ortak hatlı direkt enjeksiyon sisteminde, yakıt tüm enjektörlere tek yoldan gelir ve ortak bir odada basıncı arttırılır. Böylece enjektörler arasındaki basınç farkı oluşmaz. Tüm silindirlere aynı basınçta yakıt püskürtülmüş olur.
Oldukça karmaşık olan dizel
teknolojisini herkesin anlayabileceği şekilde aksettiremeye çalıştım.
Termodinamiğe olan özel ilgimden dolayı, yazı dizilerime termodinamikle
başladım. Termodinamik, malzeme mühendisliğinin doğrudan ilgilendiği bir bilim
dalı değildir. Fakat mühendislik bilimleri arasındaki en önemli kollardan
birisidir. Her mühendis tarafından, belirli bir düzeyde bilinmesi ve
irdelenmesi gereklidir. Tekrarlıyorum, yazılarımın termodinamikle ilgili olması
tamamen şahsi yönelimim ve çalışmamdır. Kaynakça olarak gösterebileceğim tek
şey, Yunus Çengel’in ve Michael A.Boles ‘ un “Mühendislik Yaklaşımıyla
Termodinamik” kitabıdır. O kitabı incelediğinizde, yazılarımın tamamen bana ait
olduğunu göreceksiniz. Grafikler ise “Wikipedia” sitesinden alınmıştır. En
büyük kaynağım, araştırmalarım sonucu ve derslerde tuttuğum notlarımdır.
Bu yazımla birlikte, termodinamik
konulu yazı dizimi sonlandırmış bulunmaktayım. Bir sonraki yazı dizim “Malzemelerin
Mekanik Özellikleri” üzerine olacak. Tabi ki bu, bir daha termodinamik ile
ilgili yazmayacağım anlamına gelmiyor. Termodinamikteki bazı özel çevrimleri ve
aklımda derlediğim bazı projelerimi de yazmayı düşünüyorum. Malzemelerin
Mekanik Özellikleri, en az termodinamik kadar karmaşık ve bir malzeme mühendisi
tarafından çok iyi bilinmesi gereken bir konudur. Bu yüzden, araştırmalarım ve
çalışmalarıma bir yılı aşkın bir süredir devam etmekteyim. Konunun karmaşıklığı
ve detaylarından dolayı, yeni yazı dizimde, yazılarımı ancak haftalık olarak
yayınlayabileceğim. Beni takip etmenizi ve geri dönüşlerinizi beklemekteyim..
Okan Gençoğlu
Malzeme Bilimi ve
Mühendisliği Öğrencisi
Mühendisliği Öğrencisi
sayfanız çok güzel de çöp patlamaları hakkındada blok yazarmısınız?
YanıtlaSilÇöp patlamalarından kastiniz, sanırım çöplüklerde biriken metan gazından dolayı olan patlamalar. O konu ile ilgili pek araştırmam yok fakat sadece yüzeysel olarak o mekanizmanın neler olduğunu biliyorum..
YanıtlaSilGerçekten çok güzel bir yazı. Teşekkürler
YanıtlaSilkuramsal diesel çevriminde anlatılan olay p-v grafi için mi?
YanıtlaSil